вДa варианта на предварителното трасе на газопровод НАБУКО през територията на Търговищка област са на разположението на гражданите в Областна администрация, информират от там.
Първият, с дължина около 394 км. преминава през община Антоново, покрай селата Свирчово, Крушолак, Капище, Пчелно, Орач, Малоградец, Шишковица, гр. Антоново и Моравица. Вторият е по-дълъг - 422 км. и преминава през три общини: Омуртаг (покрай селата Звездица, Врани кон,Чернокапци, Долно Козарево, Красноселци, Тъпчилещово и Беломорци); Търговище (покрай селата Божурка, Братово, Цветница, Пресиян и Горна Кабда) и Попово (покрай селата Долна Кабда, Априлово, Светлен, гр. Попово, Паламарца, и Осиково).
Газопроводът НАБУКО ще транзитира природен газ през Турция, България, Румъния, Унгария и ще завършва в Австрия. Общата му дължина е 2002 км. Възложител е „НАБУКО Газ Пийплайн България" ЕООД, дъщерна фирма на „НАБУКО Газ Пийплайн интернешънъл" Гмбх - Виена, Австрия. За изпълнител на проекта е определен „Химкомплект-инженеринг" АД, гр. София, които уведомяват обществеността на Търговищка област за започване на предварителните си проучвания за разработване на проекта за строителство.
В тази връзка в Областна администрация са предоставени двата варианта на трасето, нанесени на административната карта на България, с цел заинтересованите граждани да се запознаят с тях, поясниха още от там.
Източник: http://dariknews.bg/ Диляна Стойчева
Два варианта на газопровод НАБУКО в Областна администрация - Търговище
BABAKONU KUTLAMALARI TEMMUZ 2009 DUYURU
*****************DUYURU*****************
03/04 TEMMUZ 2009 TARİHLERİ ARASINDA BABA KONDU ŞENLİKLERİ VARDIR
************************************************************************************
MERSİN TARIM VE TARİHİ GELİSİMİ
M e r s i n Tarım ve Tarihi Gelişimi
Çevre tarımının, Mersin ve İçel Tarımına olan etkisini dikkate alarak, önce Mersin'nin kuruluş yıllarında buralarda tarımın durumuna bir göz atmakta yarar görüyoruz.
19.uncu yüzyıl başlarında Çukurova Tarımı en kötü günlerini yaşamıştır. Osmanlı Devlerinin mali sıkıntıları nedeniyle çiftçiden peşin vergi alınması yoluna gidilmiştir. Böylece tımar yerine İltizam (Devlet gelirlerini toplama işini üzerine alma) sistemine ağırlık verilmiştir. Mültezimler, bir yıl içerisinde kendilerine ihale edilen vergilerden azami surette istifade etmek istemişler ve köylüye baskı yapmışlardır. Köylüler bu baskı altında çiftini çubuğunu satıp, köylerini terketmeye başlamışlardır ve böylece işlenmiş topraklar yerlerini otlak ve fundalıklara bırakmıştır. Bu durum Mısırlı İbrahim paşa'nın bölgeyi işgaline kadar devam etmiştir. İbrahim Paşa, Çukurova'da 1832 tarihinden 1841 tarihine kadar hakimiyetini sürdürmüştür. Bu dönemlerde Mersin daha bir köydür.
Tarıma büyük önem veren İbrahim Paşa, 1839 yılında bataklıkları kurutmak, araziyi tarıma elverişli hale getirmek ve bölgeyi kasıp kavuran sıtmayı yok etmek için çeşitli projeler hazırlamıştır. Avusturya'dan davet ettiği Russegger adındaki uzmana yeraltı araştırması yaptırdığı gibi, sulama projeleri de hazırlatmıştır.
Kıbrıs ve Suriye'den iyi cins hububat ve keza Mısır'dan iyi cins pamuk tohumları getirterek, hem islah edilmiş üretim temin edilmiş ve hem de tarım alanları arttırılarak bölgede iş imkanı yaratılmıştır.
İşçilere, o tarihler için oldukça yüksek sayılacak 8 kuruş yövmiye ile ayrıca yemek veriliyordu. Zamanın ilkel araçlarına rağmen, Çukurova'nın yıllık pamuk üretimi 50.000 balyalık rekolteye ulaşmıştı. Bu rakam, arazinin büyük kısmının hububata ayrıldığı düşünülürse, oldukça önemlidir.
Ancak, 1850 yılından sonra tarımda gerileme başlamıştır. İşlenen arazi genellikle, Adana - Mersin arasındaki kısımlar idi. Arıcılığa da önem veriliyordu, zira tüketim çoktu. Mısır'dan ithal edilen şekerin kilosu 6 kuruş gibi çok yüksek bir fiyata satıldığından, tatlıcılar şeker yerine bal kullanıyorlardı.
En fazla mahsul, hububat, yerli koza ve susamdı. 1885 kuraklığından sonra Mısır'dan yeni cins tohum getirilerek çiftçilere dağıtıldı. Yerli kozakapalı idi. Bu açık cins pamuğa, tohumu bedava dağıtıldığı için "iane" adı verilmiştir.
Çiftçilik Türklerin elinde idi. Rum ve Ermeniler daha zitade faizle para verirlerdi. Menafii Umumiye Sandıkları, ki Ziraat Bankası'nın başlangıcı sayılır, kurulduktan sonra çiftçi bunlardan kurtulmuştur. Nakil işleri beygir ve davarlarla yapılırdı. Kağnı arabası bölgeye ilk defa, Rus Harbinden sonra gelen muhacirlerle gelmiştir. Bugünkü iki tekerlekli arabalar ilk defa Tarsus'ta 1880 tarihinde kullanılmıştır.
Buğday ve Arpadan bire altmış ürün alınıyordu. Gübre kullanılmamaktaydı. Prinç ekimine kasabalar dışında izin veriliyordu. Pamuk ekilen arazi iki yılda bir defa dinlenmeye bırakılırdı. Hububat genellikle orakla biçiliyordu. Bu işte kadınlarda çalışıyordu. Ekim, ucu kıvrık demir bir aletle toprak karıştırıldıktan sonra yapılıyordu.
19.uncu asır sonlarında bölgede İngilizlerin ve Almanların pamuk üretimini geliştirmeye yönelik faaliyetleri görülmeye başlanmıştır. 1857'de kurulan Manchester Cotton Supply Ass. Şirketinin girişimi ile 1864 yılında Mısır'dan getirilen ve dağıtılan binlerce tohum ve ayrıca teknik yardımın bölgede pamuk tarımına yararı çok büyük olmuştur. Almanlar da I. Dünya Savaşı'ndan önce Türkistan'dan getirdikleri iyi cins pamuk tohumunu üreticiye dağıtmışlardı.
Mersin tarımı hakkında bu tarihlerde resmi belgelerde kısa da olsa bazı bilgilere rastlanmaktadır.
1268 (1880) tarihli Adana Vilayet Salnamesi'nde Mersin için aynen "Dahili kazada buğday, arpa, mahlut (karışık), susam, pamuk, akdarı, nohut hasılatı olur. Hasılatı mezkurenin ekserisi Avrupa'ya ve beledi mücavire (komşu illere) ihraç olunur" denmektedir. Ayrıca üretilen portakal, limon, elma, zerdali, seftali gibi değişik meyve ve patlıcan, bamya v.s.nin Adana ve Mersin'de sarfedildiği belirtilmektedir. 1892 tarihli salnamade ise, yukarıdaki bilgiler verildikten sonra ilaveten, yulaf, ak ve kum darı, mercimek, pirinç, soğan, patates, duhan(tütün), keten tohumu tarımı yapıldığı yazılıdır. 1893 tarihli salnamade, Mersin'de tarımın tahtadan yapılmış saban ve dövenle olduğu, bazı varlıklı kişilerin Avrupalı gibi saban, orak ve harman makinası kullanmaya başladığı belirtilmektedir.
Vital Cuinet, şimdiki Osmaniye Mahallesinin bulunduğu Hıristiyan Köyünde portakal, limon ve diğer meyve ağaçlarının ekili olduğunu ve ayrıca köyü Mersin'e bağlayan yol boyunca asma ağaçlarının sıralandığını yazmaktadır.
1903 yılında, Mersin'de tarıma elverişli olan arazi miktarı 156.800 dönümdür. 25.000 dönüm otlak, 55.000 dönüm taşlık ve gayri salip arazi ve 785 dönüm 142 adet bahçe, 155 dönüm 10 adet bağ mevcut bulunmaktaydı.
Eski aşar ve defterdarlık kayıtlarına göre Cumhuriyetten önce Mersin havalisinde 5.000 dönüm saha üzerinde mevcut dut, nar, kayısı, malta eriği, turunç ve çok az miktarda portakal ağacı bulunan 200 kadar bahçe mevcuttu. Portalak ağacı sayısı 10.000 kadardı. Ancak bunlar, suyu bol, fazla tatlı olmayan ve çok çekirdekli bir cinsti. Meşrutiyetin ilanından sonra Osmaniye mahallesi civarında bazı Ermeniler tarafından Dörtyol cinsi portakal yetiştiren birkaç bahçe kurulmuştur. Zengin Rumlardan olan Konstantin Mavromati, yine Osmaniye Mahallesi'nde 53 dönümlük bir bahçe kurmuştur. Bunun 30 dönümü Sakız ve Rodos'tan getirilen mandalin ve gerisi zeytinlikti. Yine Rum zenginlerinden Andon Lakerdapulos adındaki kişi de Osmaniye Mahallesinde 300 dönümlük bir bahçe kurmuştur. Bunun 30 dönümü narenciyeye ayrılmış olup, bahçede 200 portakal, 300 turunç fidanı ekili durumda idi. Bahçenin geri kalan kısmı değişik meyve ağaçlarından oluşuyordu.
Mersin içerisinde önemli bir bahçe de, mezarlık civarında eski su bendi bitişiğindeki portakal bahçesidir. Arsasını Abdullah Merzuk'dan satın alan Hanna Butros adındaki kişi, fidan ve aşılarını Filistin'den getirttiği ve o zaman adına Şammuti denilen Yafa cinsi ağaçlardan oluşan portakal bahçesini kurmuştur.
1913 yılı tarım sayımına göre Mersin'de: 7.030.000 Kg. Buğday, 599.000 Kg. Arpa, 423.000 Kg. Mısır, 762.000 Kg. Yulaf, 193.000 Kg. Baklagil, 68.000 Kg. Nohut, 546.000 Kg. Pamuk, 260.000 Kg. Patates ve 19.000 Kg. Soğan üretildiği tespit edilmiştir.
1927 yılında Mersin'de 3 Fiat ve 18 Ferguson marka olmak üzere toplam 21 traktör vardı. Bu rakam aynı tarihlerde Tarsus'ta 160'dı.
Bu yıllardan sonra özellikle narenciye alanında büyük gelişme olmuştur. 1939 yılından sonra getirdiği gelirin cazibesi, birçok kişiyi narenciye bahçesi kurmaya sevketmiş ve Mersin ve çevresinde narenciye bahçeciliği gelişmiştir.
1942 yılının sert geçen kışı özellikle narenciye ağaçlarına büyük zarar vermiştir. Osmaniye Mahallesi civarı ve Mersin'e yakın diğer bölgelerde birçok narenciye bahçesi tamamen donmuştur. Birkaç yılda toparlanan bahçeler bu sefer 1950 yılının kışından zarar görerek tekrar donmuşlardır.
Narenciyenin 1962 yılındaki durumu ise şöyledir: Mersin'de 3.298 dekarda 98.950 limon ağacı olup, üretim 21.723 tondur. Portakal ise, 30.837 dekarda 1.233.490 ağaçtır ve üretimi 68.815 tondur.
1965 yılından sonra elmacılık, şeftali ve bağcılık önem kazanmaya başlamıştır. Turfanda sebzecilik de özellikle Ova köylerinde gelişmeye başlamıştır.
MERSİN'İN TARİHİ AZINLIKLARA AİT OKULLARI
Azınlıklara ait Okullar ve Amerikan Misyoner Okulları
Genelde nüfus itibariyle fazla olmamalarına rağmen, yabancılar Okul bakımından daha şanslı durumda idiler. Mersin'in gelişmiş bir kasaba olmasından, Cumhuriyete kadar Mersin'deki yabancı okulları şöyle sıralayabiliriz.
Katolik Okulları :
1854 yılında Kapusan (Cappuchins) ve Marist Rahiplerinin yönettiği Katolik Erkek Koleji öğretime başlamıştır.
1887 yılında Sen Josef (St. Joseph) Rahiplerinin yönetimi altında Katolik Kız Koleji açılmıştır.Her iki kolej, Latin Katolik Kilisesi yapıldıktan sonra da eğitimlerine devam etmişlerdir.
Rum Ortodoks Okulları :
Erkek Rum Ortodoks Okulu: Şimdiki Özel İdare İşhanının bulunduğu binada öğretim yapıyordu. Burası sonradan ortaokul ve Cumhuriyet Okulu olmuştur. Okulun 8 sınıfı vardı ve 5 öğretmen görev yapıyordu. 1905 yılında 120 öğrencisi vardı. Eğitim Yunanca olup, Türkçe ve Fransızca yabancı dil olarak okutuluyordu. Ayrıca Beden eğitimi dersi de vardı. Okulun yıllık masrafı olan 360-400 Türk lirası, Rum Kardeşlik Derneği tarafından karşılanıyordu.
Rum Ortodoks Kız Okulu: Okulun adı "Mavromation Partenagogogion" idi. Okulun karşısında şimdiki Bit Pazarının yerinde olan Aya Georgiyos kilisesi bulunuyordu. Okulun binasının sahibi Rum zengin Mavromati'ydi. 7 sınıflı olan okulda 200 kız öğrenci vardı, ayrıca bir yuva kısmı da bulunuyordu. 4 öğretmen ve 1 müdürün görev yaptığ okulda, eğitim Yunanca, yabancı dil ise Fransızca'ydı. Okulun bütün giderlerini Konstantin Mavromati adlı zengin Rum karşılıyordu.
Hıristiyan Köyü Rum Ortodoks Okulu: Şimdiki Osmaniye Mahllesinin tamamı Yunanlı Ortodoksların yaşadığı bir bölgeydi. Burada da 30 kız ve erkek öğrencinin ders gördüğü bir lise ve yine aynı miktar öğrencinin bulunduğu karma bir ilkokul vardı. Bu okulların da bütün masrafını Konstantin Mavromati karşılıyordu.Kısa bir anma yapmak gerekirse, Mavromati, Mersin'den bir yere gidip geri döndüğünde şehirde mevcut kiliselerin çanlarını çaldığı anlatılır. Cemaatine bu kadar yardım eden bir kişi için az bile.
Ermeni Okulları :
Öğrenci sayısı 50 kadar olan iki Ermeni Okulu bulunuyordu. Ayrıca Arapların da bir okulu vardı.
Amerikan Misyoner Okulları :
Misyoner faaliyetleri açısından Türkiye, Asya'nın anahtarıdır diyen Amerikalılar, 1820 tarihinden başlayarak bütün Osmanlı topraklarında Okullar ve Tıp Mekezleri kurdular. 1900 yılında Anadolu'da 378 ilkokul, 33 ortaokul, 3 ilahiyat okulu Amerikalıların yönetimindeydi. Kolejler yarı yüksek okul seviyesinde sayılıyordu. Gaziantep'de Merkezi Türkiye Koleji (1876), Harput Fırat Koleji (1878), Anadolu Koleji-Merzifon (1886), Maraş'da Merkezi Türkiye Kız Koleji (1882), Tarsus'da Aziz Pavlos Enstitüsü (1888), İstanbul Kız koleji (1890), İzmir Uluslararası Koleji (1903), Robert KOleji (1863). Bazı kolejlerde ise Tıp, Eczacılık, Dişçilik, Hukuk ve Mühendislik gibi bölümler bulunmaktaydı.
Tarsus Amerikan Koleji : Aziz Pavlos Enstitüsü olarak isimlendirilen Tarsus Amerikan Koleji, halen öğretimine devam eden bir okul olup hayli eski bir geçmişe sahiptir.
1885 yılında Kudüs'e hacı olmaya giden New York'lu zengin iş adamı Albay Eliot Shephard, Tarsus'dan geçmiş ve burasını pek beğenmiştir. Burada bir okul açma fikri BFMPC (Pesbyterian Board) adlı misyoner örgütü tarafından desteklenince kuruluş gerçekleşti. Amerikalılardan oluşan bir mütevelli heyet teşkil edilerek, 1887 yılında okulun kuruluş sözleşmesi New York Eyaleti Senatosunca onaylandı. New York'un ünlü 5. caddesindeki Presbyterian Kilisesi Papazı Howard Croslby başkanlığında bir heyet para bulmak için kolları sıvadı. Bu arada kurulduğunda Okulu yönetmek üzere dördü Amerikalı, dördü Ermeni olan bir danışma kurulu teşkil edilerek okulun başına Harutyan S. Cenanyan adında bir ermeninin getirilmesi kararlaştırıldı.
22 Kasım 1888 tarihinde Aziz Pavlos Enstitüsü, Tarsus'da 3 öğretmen ve 17 öğrenci ile öğretime açıldı. Harutyan, 1893 yılında Tarsus'dan ve okul yönetiminden ayrıldı. Okula ABCFM Misyoneri olan Dr. Thomas D. Christie Müdür olarak atandı. Bu arada ölen Albay Shepherd, mirasının 100.000 dolarlık bölümünü okula bıraktı. Dr. Christie'nin 27 yıl süren yönetiminde okul gelişti ve mütevelli heyetinin kararı ile 1903 Kasımında okul ABCFM Misyoner yönetimine geçti.
Okulda 1895-1896 yılında 7 öğretmen ve 80 öğrenci bulunuyordu. Bunların 65'i Ermeni, 14'ü Rum ve 1'i de Amerikalı idi. 1897 yılında enstitünün ilk beş yılı akademi (lise), ikinci beş yılı Kolej olmak üzere tahsil süresi 10 yıl olarak belirlenmişti. Bu yılda 11 öğretmen ve 137 öğrencisi olan okulun 95 yatılı öğrencisi vardı. Okul ilk mezunların 1893 yılında verdi. 1906 yılında 80, 1915 yılında 163 mezun vermişti.
I. Dünya Savaşı sırasında, Tarsus ve Mersin'deki Amerikan Kolejleri ile Tarsus'daki Kız Rahibe Okulu, kültürel yayılma ve casusluk aracı olarak kullanılıyorlardı. 1918 yılında Temmuz ayı ortalarında bir gece yarısı Mersin Limanı açıklarında bir sandalda ele geçen içi belge dolu bir torba ile ilgili soruşturma, kalabalık bir casus örgütünü açığa çıkarmıştı.
1890 yılında Tarsus'da Rum Ortodoksların iki erkek, bir kız öğrenciler için olmak üzere üç okulları bulunuyordu.