UNUTTUĞUMUZ GALİÇYA

UNUTTUĞUMUZ GALİÇYA


“Bu siperleri biz yaptık, hepimiz ölürüz, yine düşmana vermeyiz!” diyen Çineli Ali oğlu Mehmed bir müslümanın elinin değdiği yerin mübarekliğini bildiriyor adeta. Emek verdiğimiz her iş, işlediğimiz her amel korunması gereken bir bahçe oluyor bizim için. Ayağımızı bastığımız yer vatana dönüşüyor. Nerede duruyorsak, orası bizimdir. Gülümüz sevgili için yetişir ancak.
Cihan devleti Osmanlı'nın muhteşem asırlarında, nimeti bölüştüğümüz müslim ve gayri müslim reaya ve tebayı zor zamanlarında bir başlarına bırakmak, devlet geleneğimize, milletimizin insanlık anlayışına aykırı idi. Bu nedenle milletimiz, mazisinde irtibat kurduğu topraklara ve insanlara el uzatmaktan asla geri kalmadı.

Büyük olmanın, dost olmanın bir bedeli vardır. Yeri geldiğinde dost için ateşe atılmayı becerebilmek büyüklüğün alametidir. Milletimiz, bugün çok farklı bir konjonktürde de olsa, Afganistan'da, Bosna'da, Sudan'da, Kosova'da yardımına koştuğu insanlara, dün Galiçya'da , Tarblusgarp'ta , Balkanlar'da el uzatmıştı. Hem de tarihinin en bunalımlı dönemlerinde...

Galiçya ile, büyük bir tarihin vârisleri olarak hafızalarımızı yenilemek için tarihin unutulmuş bir sayfasını önünüze açmak istedik.

Esasen Galiçya'yı unutmak, Yemen, Çanakkale, Sakarya, Dumlupınar, Allahuekber Dağları şehitlerini unutmakla eş değerdedir.

Başkalarının savaşına ortak olmak

Yıl 1914. Osmanlı Devleti'nin başında Sultan Reşad bulunmaktadır. Hükümet İttihat Terakki Partisi'nin elindedir. Enver-Talat-Cemal üçlüsü ve Alman Genelkurmayı, düzenledikleri bir planla, 29 Ekimde Rus limanlarını gereksiz yere bombalatmışlar ve Osmanlı Devleti'ni bir oldu bittiyle Almanlar'ın yanında Birinci Dünya Savaşı'na sokmuşlardı.
İngiltere ile harp durumunda olan Almanya'nın deniz kuvvetlerine bağlı Göben ve Breslav adındaki iki savaş gemisinin Çanakkale Boğazı'na sığınmasına izin veren İttihat Terakki hükümeti, daha sonra bu gemileri satın aldığını duyurdu. Yavuz ve Midilli isimleri verilen gemiler Osmanlı donanmasına katıldılar ve filonun komutanı olan Amiral Souchon , donanma komutanlığına getirildi.
Gemilerin Karadeniz'e açılarak Rus limanlarını bombalaması ve Rus savaş gemileri ile çatışması üzerine, Rusya 1 Kasım 1914'de Osmanlı Devleti'ne, Osmanlı Hükümeti de 11 Kasım 1914'de İtilaf Devletleri'ne savaş ilan etti ve bu savaş Osmanlı Devleti'nin sonu oldu.
Sultan Reşad , 14 Kasım'da “halife” sıfatıyla “ cihad -ı ekber ” ilan ederek bütün müslümanları savaşa davet etmişti. Çıkardığı fermanın bir yerinde şöyle diyordu:
“Asker evlatlarım,
Bugün size düşen görev, şimdiye kadar dünyada hiçbir orduya nasip olmamıştır. Bu vazifeyi görürken, bir vakitler dünyayı titretmiş olan Osmanlı ordularının hayırlı evlatları olduğunuzu gösterin ki, devletimizin ve dinimizin düşmanları bir daha mukaddes topraklarımıza ayak atmaya...”
Kuşatma altında ölüm-kalım savaşı
Coğrafi sınırlarının daralmış olması, cihan devleti ve onun hükümdarı olmanın sorumluğunu azaltmıyordu. Azamet devrinin sınırları içinde kalan, fakat sonra elinden çıkan topraklara karşı mesuliyetini her zaman omuzlarında hisseden Osmanlı Sultanı, müstevliler tarafından işgal edilen İslâm mülkünü savunmak için müslümanları cihada davet ediyordu.
Çanakkkale , Kafkasya, Filistin, Mısır, Hicaz, Irak, Yemen, Makedonya ve Galiçya harp alanı olmuştu. İngiltere, Fransa ve Rusya kara ve deniz askerleriyle, ordu ve donanmalarıyla bir kere daha çullanıyordu. Ama bu sefer Osmanlı'yı tarih sahnesinden silmek üzere geliyorlardı. Böylece, Halife'nin “mukaddes toprak” dediği Osmanlı mülkü dört bir yandan tecavüz ve taaruz altındaydı.
Yozgatlı Başçavuş Rıfkı'nın , Kilisli Abdullah Çavuş'un, Bursalı Nurullah oğlu Ali'nin, Erzurumlu Onbaşı Lütfi'nin ve daha binlerce Osmanlı kahramanının kanlarıyla sulanmış topraklardan bir bölümü de Galiçya idi.
Batı'ya yürüyüşün yol güzergâhı
Galiçya , Birinci Dünya Savaşı yıllarında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun bir eyaletidir. Doğusunda Rusya'ya bağlı Podolya , Beserabya ile Bukaovina eyaleti, kuzeyinde Rusya'ya bağlı Polonya, batısında Silezya , güneyinde Karpat Dağları ve Macaristan vardı. Yüzölçümü 80 bin kilometrekare idi.
Podolya yaylasının bir kısmını ve Karpat Dağları'nın kuzey kısımlarını içine alan Galiçya arazisi, genel olarak engebeli ve yüksek, dağları az bir yayla gibiydi. Galiçya'daki iklimin sertliği ve bütün bölgelerin mevsim yağışlarını alması dolayısıyla muharebe şartlarında özel donanım ve gereçlere ihtiyaç vardı.
Galiçya halkının çoğunluğu Lehce , bir kısmı Ukraynaca- Rutence , kalanları ise daha başka dilleri kullanıyordu. Doğu Galiçya'da Ukraynalılar, batıda Lehler çoğunluktaydı. Yüksek tabaka, şehirlerde ticaretle uğraşanlar ile musevilerden oluşuyordu. Galiçya adı, 1144'te Rus prensi Vladimirko tarafından kurulmuş olan Halitch - Galitch şehrinin isminden türemişti.
Osmanlılar, fethettikleri bölgelerin halklarına kendilerine göre isimler vermişlerdi. Avusturyalılara Nemçe, Polonyalılara Leh, Macarlara Beç gibi...
Galiçya bölgesinin asıl unsurunu oluşturan Lehler ile ilk siyasi münasebetlerimiz Çelebi Sultan Mehmed zamanında başlamış, Osmanlı bayraklarının gölgesi II. Bayezid zamanında Lehistan toprakları üzerine düşmüş, akıncılarımız Kanuni döneminde Galiçya topraklarında at koşturmuşlardı. 16. asır sonlarında tamamen Osmanlı himayesine girdi Lehistan. 17. asır sonlarında ise güney toprakları doğrudan Osmanlı tarafından yönetildi. Bu uzun hakimiyet dönemi Leh kültüründe derin izler bıraktı.

“Büyük” olma sorumluluğu

Osmanlı, hem Macarları hem de Lehlileri Avusturya ve Rusya'ya karşı korumak için tarih boyunca büyük fedakârlıklarda bulundu. Özellikle Ruslar, Balkanları ve bu arada stratejik önemi büyük olan bu toprakları ele geçirmek için sürekli uğraşıp durmuştu.
Lehliler, bağımsızlıkları ve milli benliklerinin idamesi için Osmanlı'ya karşı duydukları minneti şu sözleriyle dile getirmişlerdi:

“Bizim hürriyetimiz, Türk atları Vistül nehrinden su içtikleri müddetçe bakidir.”
Cihad -ı ekber çağrısıyla Galiçya'da çarpışan ve şehid düşen 15 bin evladımız, Vistül nehrinde atlarını sulayan atalarına layık kahramanlıklar gösterdiler. Ceddimizin “İslâm memleketi” kıldığı toprakları savunmak için şehit oldular.
15 bin vatan evladı o topraklara düştü

Galiçya , en az Çanakkale kadar şeref tablomuzdur. Bitti, tükendi denilen Osmanlı, Çanakkale'de nasıl İngiliz ve Fransızlara tarih boyunca unutamayacakları bir hezimet yasattıysa , Galiçya'da da tüm olumsuz şartlara rağmen Ruslara yenilginin acısını tattırmışlardı.
Galiçya , Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun kuruluşundan, İttifak Devletleri'nin Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgilerine kadar, Avusturya tacına bağlıydı. Ve bu imparatorluğun bir eyaletiydi. Birinci Dünya savaşı başladığı zaman, Galiçya'ya göz koymuş bulunan ve uzun zamandır gizli ajanları vasıtasıyla hazırlık yapmış olan Rusya, 1914 Eylülü'nde Doğu Galiçya'yı işgal etmiş, 1915 Mayısı'nda ise Alman ve Avusturya hücumu karşısında çekilmek zorunda kalmıştı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında müttefiklerimize yardım için asker gönderdiğimiz Galiçya cephesinde, 33 bin asker ve subaydan meydana gelen 15. Kolordumuz 15 bin şehit ve yaralı vermişti. Ruslara karşı savaşan ordumuz, her türlü imkansızlığa rağmen kahramanca çarpışmış ve üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirmişti.
Ne var ki, Birinci Dünya Savaşı'nın, aralarında bizim de bulunduğumuz müttefik devletler cephesinin yenilgisiyle sonuçlanması, genel sonucu değiştirmemişti.
Çanakkale'de, Sina'da, Yemen'de, Kafkasya'da bizlerden fatiha bekleyen şehitlerimiz kadar şerefle ve rahmetle anılmayı hak eden, isimleri ve hizmetleri tarihin tozlu sayfaları arasında kalmış, vefasız nesiller tarafından unutulmuş Galiçya kahramanlarını hatırlamamız gerekiyor.

Galiçya hatıraları

Şair Süleyman Nazif'in Malta Geceleri, Firak-ı Irak ve Galiçya adlı eserlerinde, 15. Kolordu komutanı Yakup Şevki Paşa tarafından bizzat onaylanmış olan Galiçya kahramanlarının hikayeleri detaylı bir şekilde anlatır.
İşte birkaç örnek:
77. Alay, 1. Tabur, 2. Bölük

Bursalı Nurullah oğlu Ali

17 Eylül savaşında er Ali , beş Rus askeri tarafından esir edilmiştir. Esir olmak, Türk çocuğu onurunu en çok yaralayan bir utançtı.
Olan olmuştu, Ali'nin yalnız tüfeği alınmıştır. Sesini çıkarmaz, torbasında kalan tek bir bombasını vermemenin yolunu düşünür. Düşmanların torbasını aramaması için Allah'a yakarır ve sessiz bir vaziyet alır. Beş Rus avlarını götürürken, Ali gözettiği fırsatı bulur, Rusların dalgınlığını fırsat bilerek bombasını atar. O kargaşalıkta can veren Ruslardan birinin tüfeğini alarak, bombanın tozu dumanı dağılmadın sağ kalan iki Rus'u da öldürür ve kaçar.
Akşam üzeri Ali arkadaşları ile yemek yerken şunları söyler:

“Değil 5 Moskof, 20 de olsaydı yine o bombayı korkusuzca savururdum. İnsanın elinde bir tek bomba oldukça, Moskof'un elinde ucuz can vermek vebaldir.”
77. Alay, 1. Tabur, 2. Bölük

Kilisli Raşid oğlu Abdullah Çavuş

Abdullah Çavuş, Gelibolu Savaşı'nda kendisini feda edercesine şehitlik rütbesine yükselen Osman Çavuş'un kardeşidir. Bu iki kardeş ölüme meydan okuyan, düşmanla çarpışmayı bir eğlence sayan serdengeçtilerdendi.

Ruslar, 421 rakamlı tepeye, Abdulah Çavuş'un bulunduğu sipere de saldırıyorlardı. Moskofların kendilerinden çok üstün sayıda saldırdıklarını görünce, Abdullah düşmanı daracık siperler içinde karşılayıp dövüşmekten utanıp, arkadaşlarına seslendi:

“Biz Osmanlı değil miyiz? Ruslar buraya kadar gelsinler de, biz kadınlar gibi siperde bekleyelim, ayıp değil mi? Haydi arkadaşlar, erlik zamanıdır, şehidlik demidir! Dinini milletini seven benimle birlikte gelsin!”

Siperden fırlayıp, hep birlikte Rus mevzilerine karşı ölümüne bir saldırı başlattılar. Abdullah Çavuş, o gün öldürdüklerinin dışında 32 iki Rus'u da esir almıştı.
62. Alay, 1. Bölük

Yozgatlı İsmail oğlu Başçavuş Rıfkı

23 Eylül günü yapılan muharebede yaralı taşıyan arabalara rastlayan alay komutanı, yaralı askerlerinin hatırını sordu. Arabanın birinden başını çıkaran bir yiğit şöyle dedi:
Aman efendim, bölük komutanı şehit oldu, yardımcısı Bilal Efendi de şehit düştü. Ben de bölüğe ancak yarım saat komuta edebildim. İşte yaralandım. Komutansız kalan bölüğüm yalnız kalmasın. Ben sağlık bölüğünde yaramı sardırınca hemen dönerim.”
Görevi için hayatını hiçe sayan, kendi yarasından çok komutansız kalan bölüğüne üzülen bu aslan, esasında ağır yaralanmış olan Yozgatlı İsmail oğlu Başçavuş Rıfkı idi.
62. Alay, 3. Tabur, 10. Bölük

Çineli Ali oğlu Mehmed

Bölük komutanı Mustafa Efendi'ye, 421 rakımlı tepenin doğusundaki ve orman içindeki siperleri ele geçiren düşmana karşı saldırması emredilmişti. Mustafa Efendi bölüğü ile düşman üzerine atıldı. Osmanlı askerlerinin saldırı silahı daima süngüdür. Süngü şakırtısına karışan Allah Allah sesleri düşmanı pek şaşırtmış, darmadağın etmişti. Yakayı kurtarabilen Moskoflar kaçmaya başlamışlardı. Bu elli kişilik ateş parçası müslüman evladı, bütün siperleri Ruslardan temizleyerek geri almayı başarmışlardı.
Tam bu sırada, bir düşman şarapneli Mehmed'i göğsünden yaralamış, takatsiz düşürmüştü. Sırtını ara siperine dayayarak arkadaşlarına bakan yiğit Mehmed , “Bu siperleri biz yaptık, hepimiz ölürüz, yine düşmana vermeyiz!” diye haykırıyor, arkadaşlarına cesaret veriyordu.
Fakat yiğit Mehmed'in yarası hafif değildi. O vaziyette bile aralıksız, yağmur gibi yağan düşman şarapnalleriyle eğleniyor, alay ediyordu.
Aslan Mehmed'in son sözü “Yaşasın 10. Bölük!” oldu ve ruhunu teslim etti. Bu sipere düşman bir daha ayak basamadı.
77. Alay, 2. Tabur, 2. Bölük

Kanırtalı Mehmed oğlu Abdülmecid

Bu çavuş, düşman işgalindeki bir tepeyi geri almakla görevli bir bölükte ağırlık komutanı idi. Ruslar tepeden kovulunca, topçuları sürülerini izleme ateşinden kurtarmak için yoğun ateşe başlamışlardı. O küçük tepe, bir ot yığını gibi alev içinde kalmıştı. Durumu gören Abdülmecid Çavuş, islâmlığa ve onun gerektirdiği azimliliğe örnek olacak bir yiğitlikle hemen siperin üstüne fırlar, arkadaşlarına seslenir:

“Bakın, işte ben siper üstünde açıktayım. Düşman topları beni vurmuyor. Biz burada dayanacağız. Sözümü dinlemeyeni ben vururum!”
Kahraman çavuş o gün zaferi kazandı. Sonra bir başka sefer bomba saldırısı yaparken yaralandı.
Birkaçını aktardığımız böyle binlerce kahramanın hikayesini Mahmut Şevket Paşa'nın hatıralarından okumak mümkün.
Fatihalar, haritalarda bile yerini zor bulduğumuz Galiçya'da şehit olan vatan evladları için...

0 yorum: