DEMİR BABA TEKKESİ - KEMALLER İSPERİH-RAZGRAD




ÖZET
Kemaller İlçesinin kuzeydoğusundaki Demir Baba Tekkesi kültür içerisinde oluşan sosyal dini kurumlardan biridir. Bulgaristan’daki Alevi-Bektaşi insanlar için önemli bir ziyaret merkezi olan Demir Baba Tekkesi ritüeller ve inançlar arasında bir zincir oluşturmuştur.
Sunumumuzda Demir Baba Tekkesi çerçevesinde ritüellerin ve sembollerin analizi sergilenecektir

GİRİŞ
Bir topluluğunun ihtiyaçlarını karşılamak üzere benimsenmiş bulunduğu hayat tarzı, bütün maddi ve manevi unsurlarıyla onun kültürünü teşkil etmektedir (Güngör, 1976: 75). Bu hayat tarzı içindeki sosyal ve dini kurumlar ve bunlar etrafında oluşan davranış biçimleri de kültürün bir parçasını oluşturmaktadır.
* 12-15 Nisan 2007 tarihleri arasında Bulgaristan Veliko Turnova Üniversitesi’nin düzenlediği “The Balkans: Languages, History and Cultures” adlı sempozyumda bildiri olarak sunulmuştur.
** Yard. Doç. Dr. Gazi Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü: aturan@ gazi.edu.tr
Deliorman ve çevresi Arnavutlukla beraber Rumeli’de Bektaşiliğin en fazla yayıl-dığı yöre olmuş ve bu çevrede birçok Bektaşi tekkesi kurulmuştur (Tanman, 1994: 150) .
Kemaller (Isperih) kasabasının kuzeybatısında bulunan Demir Baba tekkesi de kültür içinde teşekkül eden önemli sosyal-dini kurumlardan biridir. Tekke, çok sayıda merdivenden inilen bir vadiye kurulmuştur. Demir Baba tekkesine inen uzun merdivenlerin sağ ve solunda renk renk kumaş parçaları ile süslenmiş olan adak ağaçları, tekke girişinde de kutsal su mevcuttur. Tekkenin bahçesinde ise adak taşı, hastaların iyileşmesi için üzerine yattığı taş, mağaraların bulunduğu yerde dikili taş, Demir Baba’nın ve Hz. Ali’nin ayak izlerinin bulunduğu taş vardır.
Tekke duvarlarında da muhtelif semboller bulunmaktadır. Mevcut bütün bu semboller etrafında da bir dizi ritüeller oluşmuştur.
Bu semboller etrafında oluşan inanç ve ritüellerin kaynağı nedir? Neye cevap vermektedir. Dinler tarihinin yardımıyla kozmik simgeciliğin cevabını verebiliriz. Eliade “kültürleri koruyan imgelerin ve simgelerin varlığıdır” (Eliade, 1992: 25) demektedir. İmgelerin ve simgelerin dili çözüldüğü takdirde kültürle, dolayısıyla tarihle diyalog kurulmaktadır.
Bildirimizde de Demir Baba tekkesi ve çevresindeki sembollerin ve ritüellerin bir çözümlemesi yapılacaktır.
A- DEMİR BABA TÜRBESİ
Mimari açıdan da ilginç olan Demir Baba türbesi sekiz köşeli, sekiz metre yük-sekliğinde altı metre genişliğindedir (Tanman, 1994: 151) Tekkenin kapısının üstünde “lâ fetâ illâ Ali, la Seyfe illâ Zülfikâr” ( “Ali’den başka er yok. Zülifkârdan başka kılıç yok”) yazısı bulunmaktadır.
Demir Babanın sandukası diğer veli sandukalar gibi çok büyüt boyuttadır. Çevresi Bektaşî terminolojisinde “çerağ” adı verilen on iki adet şamdanla kuşa-tılmıştır. On iki imamın ruhaniyetlerini remzeden bu çerağlardan başka aynı sembolizmden kaynaklanan on iki kollu büyük bir şamdan ile “taht-ı Muhammed” denilen üç basamak üzerinde dizili çerağlar da bulunmaktadır. Sandukanın başucunda on iki dilimli hüseynî taç, ayakucunda bir çift madeni pabuç ile iki bıçak yer almaktadır. Türbenin içinde bir de adak sandığı vardır (Tanman, 1994: 150).
Demir Babanın sandukasının üzerinde ziyaretçiler tarafından bırakılan çeşitli örtüler, havlular, muhtelif kıyafet ve eşyalar mevcuttur..Ayrıca ziyaret edenler tarafından bir müddet sanduka üzerinde bırakılan bebek kıyafetleri, yeni evleneceklerin gelinlikleri, evlenmek isteyenlerin,hastaların muhtelif giyecekleri mev-cuttur. Bütün bu bırakılan giyecekleri daha sonra giyen insanların bahtının açı-lacağı, sağlıklı olacağı, güclü, huzurlu, mutlu olacağı inancı hâkimdir.
Deliorman yöresindeki Alevi-Bektaşilerin Demir Baba tekkesine büyük bir bağlı-lık gösterdikleri ve türbeye çok sayıda ziyaretçinin geldiği bilinmektedir. Caferlerli Muharrem Z. Yumuk’un Bulgaristan’da Türk Okullarında şarkı olarak söylenen aşağıda verdiğimiz şiiri Demir Baba’ya olan saygının ve muhabbetin bir tezahürüdür.
Gelin gidelim ey arkadaşlar Urumeli’ne Deliorman’aBak bu Silistire’ye Tutrakana Demir Baba’ya
Burada yatanlar, burada yatanlar Bizim anamız, bizim babamız (Hezarfen, 1999: 158).
Türbeyi ziyaret esnasında da Demir Baba türbesi çevresinde oluşan bir dizi inanç ve ritüeller de yerine getirilmektedir.
B- ATALAR KÜLTÜ
Eski Türklerde atalara karşı saygı duyulur, sözlerine kulak verilir ve tecrübelerine güvenilirdi (Kafesoğlu,1980: 93).
Evliya menakıpnamelerinde de Türklerin Müslüman olmadan önceki Tabiat kültü, atalar kültü ve benzeri kültlerle birlikte, Budizm, Manihaizm ve Mazdeizmden geçen motiflerin yer aldığını tespit edebiliriz. Bu motifleri billha-sa Bektaşi menkıbelerinde çok sayıda görmek mümkündür (Ocak, 1992: 70).
Bu motif ve kültler Velilerin yerleşim merkezleri ve türbelerinin bulunduğu yer-lerde oluşan inanç ve ritüellerde de mevcuttur.
İslamiyet öncesi eski Türk inançlarından olan atalar kültünün velî kültünün temelinin hazırlanmasındaki önemine de değinmek gerekir. Muhtelif Türk züm-releri arasında en eski ve köklü inançlardan biri olduğu bilinen atalar kültü genel olarak ecdadın takdisine dayanır (Ocak, 1992: 12).
1890’larda Orta Asya’da araştırma yapan Fransız tarihçi Fernand Grenard, gezdi-ği yerlerde Veli kültünü incelemiş mezarlarda yapılan ziyaret ve kurban mera-simleriyle mukayese ederek buralardaki veli kültlerinin eski atalar kültü ile ilgisi olduğu sonucuna varmıştır (Ocak, 1992: 12).
İslami devrede de ata mezarlarını ziyaret, onlara hürmet gösterme, mezarlarını koruma devam etmektedir. Ayrıca güçlükler karşısında onların yardımcı olacağı inancı da sürmektedir. Ziyaret edilen evliya, ermiş mezarları, türbeler çaresiz kalmış insanlarınızın ümit kapısı olarak canlılığını korumaktadır (Kalafat, 1995: 71). Evliya mezarlarına, atalar kültüne olan bir saygının devamı olarak verilen değer asla bir tapınma olarak tezahür etmez. Halk ataya evliyaya karşı duyduğu saygı ve sevgiyi göstererek dualarının gerçekleşmesinde aracı olmasını bekler. Demir Baba’nın türbesine yapılan ziyaret de atalar kültünün günümüzdeki bir bakiyesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
C- AĞAÇ VE ADAK
Türk kültür tarihinde ağaçlarla ilgili inanç ve uygulamaların tarihi çok eskidir. Eski Türk inançlarında ağaç dünyanın merkezinin sembolü olarak kabul edilir. Bu ağaç gökyüzü ile yeryüzünü birbirine bağlayan dikey merkezdir (Turan, 1992: 543). Ağaç, gökyüzü, yeryüzü, yer altı ve insan ile Tanrı arasında irtibatı sağlayan bir kozmik geçiş vasıtasıdır. Ağaç kozmik hayatın bilinmeyen tükenmeyen kayna-ğını oluşturmakta öte yandan da gökyüzü ve cenneti temsil etmektedir.
Eski Türk inanç sisteminde yaratıcı, esirgeyici ve tek Tanrı’ya belâlardan kurtul-mak, şükran duygularını ifade etmek için adaklar adamak, kurban sunmak yaygın bir uygulamadır. Giden Tanrı kutunu (şansını) geri getirmesi için Tanrı’yı sem-bolize eden kutsal ağaçların altında törenler yapılmakta bezler bağlanarak kut-sal ağaç vasıtasıyla Tanrı’ya niyazlarda bulunulmaktadır (Ergun, 2004: 374).
İnanca göre, bu ağacın kökleri yer altındaki cehenneme, dalları gökyüzündeki cennete ulaşmaktadır. Cennette, yani “Işık Âlemi”nde Tanrı bulunmaktadır. Tanrı’dan bir şey dileyen, başındaki bir hastalıktan bir felâketten, belâdan kur-tulmak isteyen insanlar, Tanrı mekânına ulaştığına inandığı ağacı bir vasıta olarak kullanır. Ağaç vasıtasıyla kişinin hastalığını, sıkıntısını öğrenen Tanrı, yine ağaç vasıtasıyla onlara yardım etmektedir (Ergun, 2004: 374).
Türk geleneğinde kutsal mekânlarda Tanrı’ya yönelik bir şekilde yapılan kurban işlemi, kanlı ve kansız olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilir. Kanlı ve kansız kurbanlar, hep bir ayin ya da tören eşliğinde Tanrı’ya sunulmaktadır (Ergun, 2004: 375). Ağaçlara bağlanan pacavralar da Tanrı’ya sunulan kansız kurbanlar-dan bir tanesidir.
İslamiyet öncesinde Türkler mezar ve ağaçlara paçavralar, bezler bağlayarak, dağ, orman, ağaç ve su ruhlarına kurbanlar adayarak minnet ve teşekkürlerini ifade etmişlerdir.
Bu gün ise Müslüman Türklerde bu inanç ve ritüellere paralel olarak bu ruhların yerine velilerin ruhlarına adak adama inanç ve ritüelleri oluşmuştur.
Hatta bu uygulama halkın büyük bir çoğunluğu tarafından da dini bir zorunlu-lukmuş gibi yerine getirilmektedir.
Demir Baba Türbesini çevreleyen ağaçlara çalılara bağlanan bezler de, adak adayan kişinin öncelikle kendi eşyasından bir şeyi, bir parçayı bu uğurlu kutsal tanınan yerde bırakmak bu suretle de iletişimi muhafaza etmek, kendisini hatır-latmak içindir (Tanyu, 1967: 329).
Ağacın bu şekilde insan hayatıyla alakadar görünmesi aslında onun devamlı yeniden dirilen bir varlık sıfatıyla bizzat hayat taşıyıcısı olduğu inancıyla bağlan-tılıdır. Ağaç hayatın ve ebediliğin timsali olarak benimsenmiştir (Ocak, 2000: 112).
Anadolu sahası, ağaç kültünün Müslüman Türklerdeki en ilgi çekici tezahürleri-nin ortaya çıktığı yerlerden biri olarak görünmektedir. Özellikle Aleviler arasın-daki ağaca saygı devletin resmi belgelerine girecek kadar dikkati çekmektedir. Memduh Paşa adında bir Osmanlı Valisinin II. Albülhamid’e yolladığı bir rapor-da Alevilerin büyük ağaçlara son derece hürmet gösterdiklerini ve sık sık ziyaret ettiklerini belirtmektedir (Ocak, 2000: 114). Sadece Aleviler arasında değil bütün Anadolu insanı tarafından bu ağaçlara yapılan ziyaretlerde adaklar ve kurbanlar sunulmakta, ağaç dallarına dilek çaputları asılmaktadır. Ayrıca halk, ulu ağaçla-rı kesmenin iyi bir şey olmadığına uğursuzluk getireceğine inanmaktadır. Ulu ve tek başına olan ağaçları kesenlerin başına gelen felaketler, Anadolu’nun her yerinde sık sık anlatılmaktadır.
Ağaç kültüyle ilgili dikkati çeken bir başka nokta, aşağı yukarı Orta Asya sahasın-dan Anadolu’ya kadar bu kültün tesbit edildiği her yerde ağaç-evliyâ münasebe-tine rastlanmasıdır. Radloff, Sibirya’daki araştırmaları sırasında çeşitli yerlerde bazı ağaçlar yanında evliyâ mezarları tesbit etmiş ve bunları ağaçlarda mevcut olduğuna inanılan ruhların, Müslüman evliyâ hüviyetinde ortaya çıkması olarak yorumlamıştır (Ocak, 2000: 117).
Anadolu’nun tamamındaki ziyaret yerleri gözden geçirildiğinde pek çok yerde türbe veya mezarların yanı başında kutlu sayılan ağaçlar mevcuttur. Bütün bun-lar bize şunu göstermektedir. Türkler arasında özellikle de Aleviler arasında ağaç kültünün önemi büyüktür ve ağaçla ilgili inanç ve ritüeller bütün canlılığı ile yaşamaktadır.
D- TAŞ KÜLTÜ
Çok eski zamanlardan beri tabiatta çeşitli cansız varlıklar içinde varlığını en daimi biçimde sürdürenler insanların dikkatini çekmiştir. Dünyanın neresinde olursa olsun bütün haşmetiyle duran iri bir kaya veya göğe doğru yükselen muazzam bir granit kütlesi, eski insanın hayretini, saygısını celbetmiştir. Dayanıklılığı ile de sonsuza kadar var olabilmenin adeta bir sembolü gibi görün-müştür (Eliade, 1975: 181; Ocak, 2000: 102).
İnsanlardaki bu saygıyı oluşturan etkenlerin başında taşlarda gizemli bir yaşam izinin varlığına inanmak gelmektedir (Ersoy, 2000: 159).
Bu sebeple dünyanın hemen her yerinde taşlarla ilgili inanç ve ritüeller oluş-muştur. Birçok ilkel toplum, kutsal saydıkları kayaların içinde ata ruhlarının bulunduğuna inanırlar. İlkel toplumlarda Tanrı kabul edilen tapınılan taşlar da mevcuttur. Bunların haricinde kutsal sayılan ve çeşitli dinî ve büyü amacıyla kullanılan çok sayıda taş mevcuttur (Hançerlioğlu, 1975: 617).
Mevcut bilgiler Orta Asya’da da İslam öncesi devirde Türklerde bazı taş ve kaya-ların kutlu sayıldıklarını göstermektedir. 1920’lerde Mavenâünnehir bölgesini dolaşan Joseph Castogne Fergana’da Taşkent ve Buhara dolaylarında büyük ve tuhaf şekillerdeki kayalara ve taşlara son derece saygı gösterildiği, bunların insanlar üzerinde iyi veya kötü etkiler bırakabilecek büyülü kuvvete sahip oldu-ğuna inanıldığını bu sebeple devamlı ziyaret edildiklerini söylemekte ve bunla-rın her birinin yanında bir evliya mezar bulunduğunu ilave etmektedir (Ocak, 2000: 103-104).
Halk bu taş ve kayaları basit bir kaya ve taş parcası olarak düşünmemekte, taş ve kayaların farklı yapılarından dolayı bunları bir çeşit ilahi gücün çıktığı yer olarak kabul etmektedir (Güngör, 1990: 341).
Günümüzde Anadolu’da taş ve kayalara ilgili pek çok inanç ve ritüelin yaşadığı-nı söyleyebiliriz. Ancak taş ve kaya kütlüne ait menkıbeleri ihtiva eden tek mena-kıpname, Hacı Bektaş Veli’ye aittir.
Buradaki menkıbelerden birinde anlatıldığına göre Hacı Bektaş Veli bir taşı bıçakla keserek ikiye ayırmıştır (Tanyu, 1968: 143). Menakıpnamede taş ile ilgili daha başka menkıbeler de mevcuttur.
Bugün Hacı Bektaş Veli külliyesinin içinde veya yakın çevresinde Beş taşlar (şahid taşı), Selam kaya, At kaya, Delikli taş, Minder kaya, Kulunç kaya (Tanman, 1996: 463) gibi bir kısmı fonksiyon açısından külliye ile bağlantılı bir kısmı da Hacı Bektaş Veli’ye ilişkin menkıbelerin hatırasını yaşatan muhtelif taşlar bulunmaktadır.
Demir Baba tekkesinin bahçesinde de yukarda anlattığımız taş kültü ekseninde oluşan inanç ve ritüellerin bir tezahürünü görürüz. Kadınlar başörtülerini taşın deliğinden geçirip, baş ağrılarının geçmesi için dilekte bulunurlar (Georgieva, 1998: 177) .Aynı zamanda ziyaretçiler Tekkenin bahçesinde bulunan adak taşının deliğinden mendil geçirip çeşitli dileklerde bulunurlar. Bu dilekler ev, araba almak, evlenmek, mutlu bir yuva kurmak, hastalıktan kurtulmak, şifa ummak, borçlardan kurtulmak ve huzur içindir. Bu dilek taşı ile ilgili diğer bir uygulama da taşın içinden yüzük geçirmedir. Taştan içeri atılan yüzük içeride kalmayıp yere düşerse tutulan dileğin gerçekleşeceğine inanılmaktadır.
Genel anlamıyla bu delikli taşlar, yeniden doğuş ve verimliği ayrıca döl yatağını temsil etmektedir (Eliade, 1974: 195). Hasta olan kişiler de buradan geçirildiğin-de annesinden yeni doğmuş gibi kabul edilmektedir (Güngör, 1998: 342).
Tekke ziyaretinden sonra gerçekleştirilen bir başka ziyaret de mağaraların bulunduğu yerdeki dikili taş ziyaretidir. Bu taşın deliğine girmekten korkulur. İnanışa göre bir günahkâr bu taşın deliğinden geçmeye kalkarsa yaklaşık dört metre yükseklikteki kayadan uçuruma yuvarlanır (Georgieva, 1998: 177).Bir ben-zerinin de Hacı Bektaş’ta yaşandığı bu ritüelde her kim ki bu taşın deliğinden geçemezse günahkârdır. Bu delikli taşlarla ilgili gercekleştirilen ritüellerde insanların imtihan edildiğini, adeta bu taşların günah ölcen mekanizmalar oldu-ğunu görmekteyiz.
Taş ve kaya kültüyle alâkalı asıl ilgi çekici menkıbeler, üzerinde insan izi bulun-duğuna inanılan kayalara dairdir. Yine Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Velî’de nakledil-diğine göre, Hacı Bektaş güvercin şeklinde Anadolu’ya uçup geldiği zaman Suluca Karaöyük’teki bir taşın üstüne konmuş ve ayakları bu taşa gömülmüştü (Ocak, 2000: 105).
Hacı Bektaş’ın Sarı Saltık adındaki müridinin Kaligra (Bulgaristan)’daki bir kaya-da el ve ayak izlerinin bulunduğundan yine aynı menâkıbnâmede bahsedilir. Söz konusu bütün bu taş ve kayalar mukaddes tanınmakta, çeşitli ziyaretlere konu olmaktadır. Bu gün Anadolu’nun hemen her tarafında üzerinde Hz.Ali’nin “atı-nın ayaz izleri” bulunduğu söylenen ve bu yüzden takdis ve ziyaret olunan birçok kayalara rastlanmaktadır (Ocak, 2000: 105).
Demir Baba tekkesinin çevresinde de ziyaret edilen yerlerden bir diğeri de Demir Baba’nın demir ayakkabılarının ve Hz. Ali’nin “Düldül” adlı atının demir nalları-nın izi olduğuna inanılan yerdir.
Demir Baba tekkesinin duvarına bitişik büyükçe bir taş da şifa umanların sağlık isteyenlerin üzerine yatıp kalktığı bir mekândır. Aynı uygulamaya Anadolu’da da sıkça rastlanmaktadır. Örnek verecek olursak Kırşehir’de Âşık Paşa türbesinin önündeki mezarlardan birinde, beşik şeklinde bir taş vardır. Çocukları yaşama-yan anneler evlatlarını bu taşın üzerine yatırırlarsa çocuklarının yaşayacağına inanırlar (Tanyu, 1967: 265).
Anadolu’nun pek çok yerinde de benzeri uygulamalar bulunmaktadır. Orta Asya’dan günümüze Anadolu ve Balkanlar’da bu kültün de tezahürlerini İslami bir çehre ile görmekteyiz.
E- SU KÜLTÜ
En eski devirlerden itibaren Türklerin tabiat kültünde su önemli bir unsur olmuştur. Orhun yazıtlarında “yer-su” Türklerin koruyucu ruhları olarak zikredilir (İnan, 1976: 40).
Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan inanç silsilesi içinde su arındırıcı, temizleyici özelliğe sahiptir. Suyun arındırma özelliğine Hıristiyanlıkta vaftiz, İslamiyet’te de abdest uygulamalarında rastlamaktayız.
Demir Baba Tekkesinin de bahçe girişinde sol tarafta kutsal olduğuna inanılan bir su mevcuttur. Demir Baba sağ elinin beş parmağını bir kayaya vurup delerek orada beş göz halinde fışkıran berrak bir su kaynağı meydana getirmiştir (Noyan, 1995: 618). Bu suya “Beş parmak” adı verilir.
Demir Baba’nın türbesini ziyaret etmek için gelenlerin içeri girmeden önce kut-sal kaynak suyu önünde durması zorunludur.
Buradan üç yudum su içilmesi, kaynak suyu ile yüzün üç kez ıslatılması gerekir. Daha sonra suya madeni (bozuk) para atılır. Kaynaktan eve götürmek üzere de su alınır. Tekkeyi ziyaret edemeyenlere aileden hasta olanlara iyileşmeleri için su verilir. Bu su nadir de olsa hasta olan hayvanların üzerine iyileşmeleri için serpilir (Georgieva, 1998: 180).
Anadolu’da pek çok yerde kutsal sayılan su ziyâretgahları mevcuttur. Bunlardan sadece bir tanesine örnek olarak Giresun Bektaş yaylası, Yürücek Tepesindeki suyu verebiliriz. Burada Hz. Ali susayıp içecek bu bulamayınca üç defa besmele çekerek elindeki kılıcı bir taşa üç defa çalmış. Üçüncüsünde taştan su fışkırmış-tır (Korkmaz. 2005: 389).Bu kutsal kabul edilen su halk tarafından ziyaret edil-mektedir.
Kutsal yerlerde bulunan su da kutsaldır. Kâbe’nin yanındaki kuyu suyu (zem-zem) Efes’teki Meryem Ana Evi’nin, Tarsus’taki Aziz Pavlosun doğduğu evdeki kuyunun suyu, Didim Apollon tapınağındaki, Antakya’daki Aziz Petrus (St Pierre) kilisesindeki kaynak suları bu tespite örnek teşkil etmektedir (Ersoy, 2000: 189).
F- DİĞER RİTÜELLER
Demir Baba türbesinin bahçesinde güney duvarında “şeytanın gözleri” olduğu söylenen iki delik vardır. Bu deliklerle ilgili farklı ritüeller uygulanmaktadır.
Bunlardan birincisi kim gözü kapalı olarak bu delikleri bulursa günahsızdır. Eğer bulamazsa günahları vardır (Georgieva, 1998: 181).
Diğer ritüel de duvardaki bu delikler şeytana ait gözlerdir. Ziyaretçiler gözlerini kapatıp kollarını öne doğru uzatarak işaret parmaklarıyla nişan alırlar. Eğer delikleri bulurlarsa, şeytanın gözünü çıkardıklarına inanırlar.
G- TEKKENİN DUVARINA ÇİZİLMİŞ OLAN SÜLEYMAN’IN MÜHRÜ
Tekkenin güney duvarına çizilmiş olan bu sembol “Süleyman’ın mührü veya Davut’un Yıldızı (Freke, 2001: 120) diye isimlendirilir.
Süleyman’ın mührü birbiri üzerine konmuş iki üçgendir. Kadim kabala inancın-da ilk ve tepesi yukarda olan üçgen mutlak varlık’ı (Tanrı’yı) remzeder. İkinci ve ters istikametteki üçgen ise gölgesi olan âlemi sembolize eder. İbranilere göre de atlı köşeli şeklin her köşesi bir peygambere işarettir. Bunlar; İbrahim, İshak, Yakub, Musa, Harun ve Davut Peygamberlerdir (Koca, 1999: 191). İslam inancına göre de bu mührün içinde “izm-i azam” yazılıdır.
Aslında Bâtıni düşüncelerin toplamını yansıtan bu mühür Alevi-Bektaşi inan-cında da yerini almıştır (Koca, 19999: 191). Süleyman’ın mührünün yer aldığı önemli yerlerden biri de Hacı Bektaş Veli Tekkesinde bulunan Üçler çeşmesi (Fevzi Baba Çeşmesi) dir. Çeşmenin kitabe levhasının altında da Süleyman’ın mührü kabartması mevcuttur.
SONUÇ
Ağaç kültü taş, kaya kültü ve su kültü ile ilgili motifler, Orta Asya’daki inançların devamından başka bir şey değildir. İslamiyet öncesinde de kutsal olan bu kültler İslamî bir çehre kazandıktan sonra da kutsallıkları devam etmiştir. Çoğunlukla da bu kutsal kültler Veli Kültü ile birlikte yer almakta ve bir takım ritüellerle de canlı tutulmaktadır.


KAYNAKLAR
ELİADE, Mircea. (1975). Taraite d’ Hıstoire des Religion. Paris.ELİADE, Mircea. (1992). İmgeler ve Simgeler. İstanbul.ERGUN, Pervin. (2004). Türk Kültüründe Ağaç Kültü. Ankara.ERSOY, Necmettin. (2000). Semboller ve Yorumlar. İstanbul.FREKE, Timothy-GANDY, Peter. (2001). Dinlerin Tarihi ve Gizemcilik. Çev: Orhan Tuncay.
İstanbul.
GÜNGÖR, Erol. (1976). Türk Kültürü ve Milliyetçilik. İstanbul.GÜNGÖR, Harun. (1998). Türk Budun Bilimi Araştırmaları. Kayseri.HANCERLİOĞLU, Orhan. (1975). İnanç Sözlüğü. İstanbul.HEZARFEN, Ahmet. (1999). Dobruca ve Deliorman’da Alevi-Bektaşi Tekkeleri, Türk
Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Sempozyumu Bildirileri, Ankara.İNAN, Abdülkadir. (1976). Eski Türk Dini Tarihi. İstanbul.İNAN, Abdülkadir. (1987). Makaleler ve İncelemeler. Ankara.KAFESOĞLU, İbrahim. (1980). Eski Türk Dini. Ankara.KALAFAT, Yaşar. (1995). Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri. Ankara.KOCA, Şevki. (1999). Mürg-i Dil. İstanbul.KORKMAZ, M. Akif. (2005). Eski Türk Tarihi ve Coğrafyasının Sürekliliğinde Giresun
Yöresi ve Bostanlı Köyünde Yer-Su Kutsalları. Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi. Sayı 34. Ankara.
NOYAN, Bedri. (1995). Bektaşilik, Alevilik Nedir? İstanbul.OCAK, Ahmet Yaşar. (1992). Kültür Tarihi Kaynağı Olarak, Menakıpnameler. Ankara: Türk Tarihi Kurumu Yayınları.
OCAK, Ahmet Yaşar. (2000). Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri.
İstanbul.TANMAN, Baha. (1994). Demir Baba Tekkesi. Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi Cilt.9, İstanbul,.
TANMAN, Baha. (1996). Hacı Bektaş Veli Külliyesi. Türkiye Diyanet Vakfı İslâmAnsiklopedisi, Cilt 14, İstanbul.TANYU, Hikmet. (1967). Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri. Ankara.TANYU, Hikmet. (1968). Türklerde Taşla İlgili İnançlar. Ankara.TURAN, Fatma Ahsen. (1992). Hayat Ağacı. Türk Kültürü Sayı-353, yıl XXX Eylül.

0 yorum: